İçinden tren geçen kentler

İçinden demiryolu geçmeyen köylerin, kasabala¬rın, kentlerin çocukları, oyuncak trenlerle oyna¬mayı, garların ana gibi güvenli, şefkatli, sıcak ku¬cağını bilmezler.
Garlar sığınak gibidir. Sessizliği, yalnızlığı sevdirir.
Yolcularını yüklenip gidince trenler, kendi içine çekilir. Gölgeli bankında kendinizle baş başa bırakır, rüzgârıyla yanağınızı ok¬şar, içinizi ferahlatır. O nedenle, yalnızlığın da kalabalı¬ğın da keyfi garlarda çıkarılır. Garlarda otogarların keş¬mekeşi, kuru gürültüsü yoktur. Kalabalık halinde bile bir dinginlik vardır.

Rayların toprağa demir atmadığı kentlerin çocukları, uzakları merak etmez. Yüreklerindeki kuşlar alışmıştır ka¬feslere, iplerini koparıp dağların ardına uçmayı göze ala¬mazlar.

Koynunda trenlerin soluklanmadığı kentlerin çocukları, beklemenin ağırlığını, sabrını bilmezler. Saatin taş kesil¬diğini… Bir sevgili bekler gibi beklenir trenler. Ayrılık¬lar demlenir, koyulaşır, acının buruk tadı çıkar. Kopuşlar, sindire sindire yaşanır.

Oysa, içinden tren geçen kentlerin çocukları, yaşamın ayrıntılarda gizli olduğunu bilirler, onu keşfetmesini de…

Tren yolculuğuna, bir törene, bir şölene ha¬zırlanır gibi hazırlanılır. Bavulların yanında yiyecek se¬peti olmadan yola düşülmez. Ve hayat boyunca trende yenilen, kuru köftenin, domatesin, beyaz peynirin, taze soğanın, biberin tadı unutulmaz… Yaşam boyu hep o tat aranır… Yaşamın tılsımı sanki bu tatta saklı kalır…

İçinden tren geçen kentlerin çocukları, demirağların şiirlerini, öykülerini, anılarını duyarak büyürler. Çünkü, hemen hemen hepsinin ailesinde en az bir demiryolcu vardır. Bü¬yüseler de, içinden tren geçmeyen kentlere göç etseler de rayların mührünü hep yüreklerinde taşırlar. Uzaklara hep trenle kaçmak isterler.

İçinden demiryolu geçen kent¬lerde çocukluk farklı yaşanır. Garlar sihirli bahçe gibidir. Kentin ayaklarını uzattığı, sere ser¬pe uzandığı yerdir garlar… Bayramlık giysilerini giyer, saçlarına çiçekler takar. Büyüdüğünüzde ne za¬man bir gara gitseniz, içinizdeki çocuk elinizden kurtu¬lup, her bir köşesinde koşturmaya başlayıverir… Çünkü garlar özgürlüktür…

İçinden tren geçen kentlerin çocukları, doğanın kadrini kıymetini bilir. Kentler, garlarda makyajını siler, en doğal haline bürünür, Ağaçlarla bezeli garlar, birbirinin kopya¬sı binalarla kirlettiğimiz, çirkinleştirdiğimiz kentlerimizi kendisi yapar, kişilik verir. Her kentin garı, o kentle ilgi¬li aklımızda güzel bir fotoğraf bırakır. Gövdesine kök sa¬lan ağaçlar da garlarda korkusuzdur. Bilirler, yıllar yıllar geçse de boyunlarının vurulmayacağını. Bilirler ve o yüz¬den sevinç duyarlar, gittikçe kalabalık bir aile olacakla¬rını. Çünkü, demiryolu çocukları rayları ağaçlarla, çiçek¬lerle süsler, taçlandırır.

Demiryolcu çocukları ise, babalarına hasret büyürler. Ne on¬lar babalarının yaşlandığını, ne de babalar çocuklarının büyüdüğünü fark eder. Analar hem anne, hem babadır. Demiryolcu babalar, rayların çelik kollarından uykusuz, yorgun döndükleri evlerinde misafir gibidirler.

Demiryolcu çocukları, alın terinin değerini, ekmek parasının kolay kazanılmadığını bilirler. Öyle kolay değildir, çelik raylardan ekmek kazanmak. Emek, fedakârlık, öz¬veri ister. O yüzden, yedikleri ekmeklerde, kara kışın so¬ğuğu, gecenin yalnızlığı, yazın sıcağı, uykusuz gözlerin, sabrın tadı vardır.

Garlar, sakin, vakur, bilge kişi gibidir. Kentlerin hafızası¬dır. Kentlerin geçmişlerini anlatır, hatırlatır. Yüzünde ya¬şanmışlığın çizgileri vardır. Kentlerini büyük bir sabırla sırtında taşır. O yüzden içinden tren geçen köylerin, kasa¬baların, kentlerin çocukları, Kurtuluş Mücadelemizde Türk ordusunun en büyük yardımcısının demirağlar olduğunu bilir. Raylardan. Dumlupınar’a, Sakarya’ya. İnönü’ye vatan için ölüme giden ve bir daha geri dönmeyen Mehmet¬çiklerin söylediği türküleri sanki duyar.

Demiryolu çocukları bilirler; demirağların medeniyet de getirdiğini, 87 yıllık Cumhuriyet tarihinin demirağlarsız anlatılamayacağını, anlaşılmayacağını… Cumhuriyet’le nelerin başarıldığını, toprağın göğsüne hangi zorluklar¬la demirlerin gömüldüğünü … Bağımsızlık için, vatanı vatan yapmak için hangi bedellerin ödendiğini …

O neden¬le, “Onuncu Yıl Marşı”nda “Demirağlarla ördük anayur¬du dört baştan” mısrasında gözyaşlarını tutamazlar.

Yazan: Şükran Kaba / TCDD/ BYHİM

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*