Trans Sibirya Demiryolu

Trans Sibirya Demiryolu :Trans Sibirya Demiryolu . Batı Rusya’yı Sibirya’ya Uzakdoğu Rusya’ya, Moğolistan’a, Çin ve Japon Denizi’ne bağlayan demiryolu. Moskova’dan Vladivostok’a 9288 km’lik uzunluğuyla Dünya’nın en uzun demiryoludur.
1891’le 1916 yılları arasında inşaa edilmiştir. 1891 ile 1913 arasında demiryolu inşası için harcanan miktar 1.455.413.000 rubledir
Trans Sibirya Demiryolunun Tarihçesi
Rusya’nın uzun geçmişli Pasifik kıyısında liman özlemi, Vladivostok  şehrinin kurulması ile 1880’de gerçekleşmişti. Bu limanın başkent ile bağlantısının oluşturulması, sibiryanın yeraltı – yerüstü kaynaklarının dağıtımının yapılması ise bu özlemin eksik halkalarını oluşturmaktadır. 1891’de Çar III. Aleksandr’ın onayı vermesi ile Ulaştırma Bakanı Sergei Witte Trans sibirya demiryolu planları oluşturmuş ve yapımına başlanmıştır. Ayrıca devletin tüm imkânlarını ve yatırımlarını bölgenin endüstriyel gelişim için bölgeye yönlendirmiştir. Çarın 3 yıl sonra ölmesi ile yerine geçen oğlu çar II. Nikolay, yatırımlara ve demiryolunu desteklemeye devam etmiştir. Projenin inanılmaz büyüklüğüne rağmen tüm rota tamamen 1905 yılında tamamlanmıştır. 29 Ekim 1905’te ilk defa yolcu trenleri raylar üzerinde, feribotlarla taşınmaksızın Atlantik okyanusundan (Batı Avrupadan), Pasifik okyanusuna (Vladivostok limanı) erişmiştir. Böylece Rus – Japon Savaşından hemen bir yıl öncesine demiryolu yetiştirilmiştir. Demiryolunun, Baykal Gölü çevresinden geçen zorlu güzergahının ve kuzeyde yeni rotası ile değiştirilen tehlikeli konumuyla Mançurya hattı da dahil olmak üzere, günümüzdeki rotası ile 1916’da açılmıştır.
Trans Sibirya Demiryolunun Güzergahı
Trans Sibirya demiryolunun ana hat güzergahı ve hat boyu uğradığı büyük şehirler.
Moskova (0 km, Moskova Saati) Çoğu trenin harekete başlangıcı Yaroslavski tren istasyonundandır.
Vladimir (210 km, Moskova Saati)
Gorki (461 km, Moskova Saati)
Kirov (917 km, Moskova Saati)
Perm (1397 km, Moskova Saati +2)
Avrupa ile Asya arasındaki hayali sınır geçişi. Bir dikilitaş ile işaretlenmiştir. (1777 km, Moskova Saati +2)
Yekaterinburg (1778 km, Moskova Saati +2)
Tyumen (2104 km, Moskova Saati +2)
Omsk (2676 km, Moskova Saati +3)
Novosibirsk (3303 km, Moskova Saati +3)
Krasnoyarsk (4065 km, Moskova Saati +4 )
İrkutsk (5153 km, Moskova Saati +4 )
Sljudyanka 1 (5279 km, Moskova Saati +5)
Ulan Ude (5609 km, Moskova Saati +5)
Trans Moğolistan hattı ile kesişim noktasıdır. (5655 km, )
Çita (6166 km, Moskova Saati +6 )
Trans Mançurya hattı ile kesişim noktasıdır. (6312 km, )
Birobidyan (8320 km, Moskova Saati +7)
Habarovsk (8493 km, Moskova Saati +7)
Trans Kore hattı ile kesişim noktasıdır. (9200 km, )
Vladivostok (9289 km, Moskova Saati +7)
Trans Sibirya Demiryolunun Etkileri
Trans-Sibirya Demiryolu, Sibirya ile Rusya’nın geri kalan geniş bölgesi arasında önemli bir ticaret ve ulaştırma hattı oluşturmuştur. Sibirya’nın yeraltı ve yerüstü kaynaklarının, özellikle tahılın aktarılması, Rusya ekonomisi açısından önemli kaynak sağlamıştır.
Ancak Trans-Sibirya Demiryolu’nun, çok daha geniş çapta ve uzun soluklu etkileri de olmuştur. Kuşkusuz ki bu demiryolu hattının Rusya’nın ekonomisine katkısının yanı sıra Rusya’nın askeri gücünü de etkileyecektir. Ayrıca, 1894 yılında Rusya ile Fransa arasında bir dayanışma antlaşması imzalanmıştır. Her iki ülke de Almanya ya da müttefiklerin bir saldırısında birbirlerini destekleyecekleri vaadinde bulunmuşlardır. Bu antlaşmanın iki ülke arasında getireceği yakınlaşma, özellikle de Rusya’daki Fransız yatırımlarının hızlanması kaçınılmazdır.
Gerek Trans-Sibirya Demiryolu, gerekse de Rusya-Fransa antlaşması, İngiltere’yi Uzakdoğudaki çıkarları açısından endişeye sevk etmiştir. Daha güçlü bir kara ordusu geliştirecek olan Rusya’nın, Çin’i hedef alan yayılma politikası, kaçınılmaz görünmektedir. Benzer endişeleri Japonya da yaşamaktadır. Rusya’nın Çin yönünde yayılması, Japonya’nın bir dış saldırıya en açık yönü olan Mançurya’yı da içine alan bir tehdit alanı oluşturacaktır. Ayrıca, Viladivostok limanı da Rusya için önemli bir deniz üssü haline gelmiştir.
Her iki tarafın bu endişeleri, Japonya ile İngiltere arasında 1902 yılında bir antlaşma yapılmasıyla sonuçlanmıştır. Antlaşma esas olarak Uzakdoğuda mevcut statükonun korunmasını amaçlamaktadır. Antlaşmaya göre, devletlerden birinin pozisyonunu tehdit eden bir dış saldırı olduğunda diğer devlet tarafsız kalacaktır. Ancak saldırgan tarafa bir başka uluslararası güç, destek verdiğinde diğer devlet de duruma müdahale edecektir.
20. yüzyılın tam da başında gerçekleşen bu antlaşma, İngiliz İmparatorluğu’nun dünya genelindeki statükosunu korumakta, artık ittifaklara gereksinme duyduğunun, duymaya başladığının açık bir göstergesidir. İngiliz İmparatorluğu’nun çöküş sürecinin ilk belirtilerinden biri olarak da görülebilir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*