Fransa'daki Greve Demiryolu İşçileri De Katıldı

Fransa’daki Greve Demiryolu İşçileri De Katıldı :Fransa’da çalışma yasası reformunu protesto amacıyla düzenlenen ve ülke geneline yayılan grevlere bugünden itibaren demiryolu işçileri de katılıyor.
Fransa’da çalışma yasası reformunu protesto amacıyla düzenlenen ve ülke geneline yayılan grevlere bugünden itibaren demiryolu işçileri de katılıyor. Rafineri işçilerinin greve gitmesiyle ülkede yaşanan yakıt sıkıntısı nedeniyle halk son haftalarda ulaşımda demiryolunu tercih ediyordu.
Hükümetin istihdam yasasında yapmak istediği değişikliklere karşı başlatılan grevler ulaştırma sektörüne daha önce yayılmıştı. Buna demiryolu işçilerinin de katılması, ülkede ulaşımı felç etti. Bir çok bölgede trenler seferleri azalttı. Air France pilotları uzun süreli grevlere katılma kararı almışlardı. Toplam 360 sendikanın katıldığı eylemlerin, Euro 2016 öncesi tren seferlerinin, Paris Metrosu, uçak seferlerini de etkilemesi yetkilileri kara kara düşündürüyor.
Sendilar, 10 Haziran’da başlayıp, bir ay sürecek Euro 2016 futbol şampiyonasına kısa bir süre kala başlatılan grevlerin hükümetin söz konusu tasarıyı geri çekmesinde etkili olacağını düşünüyor.
Ard arda başlatılan grevler ülkede hayatı olumsuz etkilerken, ülke ekonomisine de oldukça ağır darbeler vuruyor. Petrol rafinerilerine ulaşımı engelleyen protestocu gruplar, benzinin akaryakıt istasyonlarına varmasını devre dışı bırakmak suretiyle sayısız akaryakıt istasyonuna “benzin yok” tabelası açtırmayı başardılar.
Fransa’da hükümetin, parlamento oylaması olmaksızın “çalışma yasasını” değiştireceğini açıklaması üzerine işçiler ayaklanmıştı. Ülkenin önde gelen işçi sendikaları, meslek örgütleri ve öğrenciler eylem ve grev kararı almışlardı. İşçiler, yasayla işten çıkarmaların artacağını, çalışma saatlerinin uzayacağını ve fazla mesailere ödenen ücretlerin azalacağını savunuyor.
İŞÇİLER MESAİ SAATİNİN UZATILMASINA KARŞI
İşçi ve işverenlerle ilgili kapsamlı değişiklikler içeren yeni yasa tasarısı adeta işçilere adeta meydan okuyor. Tasarı da; günlük çalışma saatleri 10 saatten 12’ye çıkartılırken, yarı zamanlı çalışanların haftalık 24 saat olan asgari süreleri düşürülüyor. Fazla mesailerde işverenlere daha az ödeme hakkı tanınırken, iş sözleşmesinde değişiklik talep eden çalışanlar işten atılabilecek. Bunlarla birlikte işverenler, işçilerin çalışma saatlerini arttırıp, maaşlarını düşürme hakkında tam yetkiye sahip olabilecekler.
Bu arada Genel İşçi Sendikaları Konfederasyonu (CGT) grevlerde öncülük ederken, Cumhurbaşkanı François Hollande’nin de eleştiri oklarına hedef oluyor. CGT’nin 720 binden fazla üyesi bulunuyor. Grevler daha çok liman, petrol rafinerileri ve demiryollarında yoğunlaşıyor.
Fransız Devlet Bütçesi Sekreteri Christian Eckert, grevlerin ekonomiye verdiği zararın tam belirlenmesi için henüz erken olduğunu, sadece işlerini aksatan 5 büyük rafineri merkezinin ekonomiye verdiği zararın haftalık 40-45 milyon Euro civarında olduğunu belirtmişti.
EYLÜL KORKUSU
BBC’nin analizine göre, Fransa’da iktidarda kim olursa olsun toplumsal hareketler açısından en önemli dönem Eylül ayıdır. Bu ay, Temmuzcuların (Temmuz’da tatile gidenler) ve Ağustosçuların (Ağustosta tatile gidenler) nihayet şehirlere döndükleri, işbaşı yaptıkları, okulların açıldığı ve bütün memnuniyetsizliklerin sendikalar tarafından dile getirildiği bir aydır. Dev grevler, gösteriler, yürüyüşler Eylül ayında yapılır.
Gittikçe liberalleşen ve kapitalistleşen Fransa’da 1980’ler boyunca kazanılmış haklarını savunmaya kararlı işçiler, memurlar, emekliler, öğrenciler, öğretmenler sokaklara dökülür hayatı felç ederler.
Bu döneme Fransızlar “rentrée sociale” (yani sosyal eve dönüş) adını verirler ve genelde orta noktada anlaşma sağlanır. Göstericiler 100’ü korumak istiyorlardır, iktidar yeni bir yasa tasarısında 50 önermektedir, 75’e herkes evine dönmek zorunda kalır.
HOLLANDE: GERİ ADIM ATMAYACAĞIM
Söz konusu analize göre toplumsal muhalefet, sağ partiler iktidardayken çok dinamiktir, sonuçta bu muhalefetin lokomotifleri başta sendikalar ve öğrenci dernekleri olmak üzere kendilerini solda konumlandıran sivil toplum örgütleri olduğundan yani muhalefetteyken destekledikleri “sol”un iktidara geldiği her dönemde biraz afallarlar ancak bu rehavet uzun sürmez.
Desteklediklerinin de iktidara gelir gelmez kazanılmış hakları tırtıklanmaya başladığını gören örgütler hemen eski konumlarına dönerler. Sendikalar grevlere başlar, sokaklar bayraklarla donanır malaise sociale (toplumsal rahatsızlık) gene görünür olur.
Son yıllarda durum biraz farklı oldu, zira Nicolas Sarkozy döneminde sağ, söz konusu kazanılmış sosyal haklara o kadar zarar verdi ki; 2012’de François Hollande’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle iktidara gelen Sosyalist Parti toplumsal muhalefet örgütlenmelerinin radikalliğini törpüledi.
Zaten Mart 2016’da tekrar görünür olan sivil muhalefet de örgütlerin değil, çoğu örgütsüz olan henüz siyasallaşmamış lise ve üniversite öğrencilerinin ürünü oldu. Sokağın sözü ve sazı eline almasının sebebi ise şubat ayında gündeme gelen Çalışma Bakanı 37 yaşındaki Fas asıllı Myriam El Khomri’nin adıyla anılan çalışma hayatını düzenleyen yeni yasa tasarısı oldu.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*